Ekmeğin tarihçesi, birçok insan tarafından merak edilen hususlardan biridir. Günlük hayatımızın çok önemli yiyeceklerinden biri olan ekmek, yapılışı ve türleri itibari ile ilgi çekmekte ve bu nedenle pek çok insan, konu ile ilgili derinlemesine bir şekilde araştırma yapmaktadır. Farklı ülkelerde yalnızca bir yiyecek türü olarak görülebilen ekmeğin, Türk kültürü için oldukça özel bir yeri bulunmaktadır.
Geçmişten günümüze ekmeğin tarihçesi, Türkiye’de “emek” ile özdeşleşen bir kavramdır. Buğdaydan ekmeğe dönüşmenin hikayesi olarak bilinen ekmek, aslında direnmenin de hikayesidir. Bu nedenle özellikle Türkiye’de ekmeğe büyük bir önem verilmekte ve ekmeğin her bir kırıntısı bile her şeyin üzerinde tutulmaktadır.
8 bin yıl öncesine kadar tarihlenen ekmeğin, tarihin en eski dönemlerinden itibaren hububatların değirmenlerde öğütülerek hamur kıvamının oluşturulduğu ve bu hamurun fırınlarda pişirilerek oluşturulduğu bilinmektedir. Çeşitli uygarlıklarda farklı anlamlara bürünen ekmeğin Mısır’da bir yaşam biçimi olarak görüldüğü, kaynaklarda bulunan önemli bilgilerden bir tanesidir.
Mısırlılar için temel gıda olan ekmeklerin, aynı Türklerde olduğu gibi özel bir anlamı bulunuyordu. Ekmeğin özel konumu, Mısır piramidlerinin inşasında çalışan işçilerin, maaşlarını ekmek üzerinden almasını da beraberinde getirmiştir.
Biracılıktan elde edilen maya ile beraber ekmek hamurlarını fermente ederek şekillendirmede kullanılması, bir yandan da hamurun nasıl fermantasyona uğramış olduğunu insanlar çözemiyordu. Mısırlı insanlar zaman ile değişik unlar kullanmayı tercih ettiler ve çeşitli şekiller ile beraber ekmek somununu adeta bir sanat yapımı gibi işlemeye başladılar.
Yaygın inanışlara bakılacak olduğu zaman Mısırlı olan bir fırıncı unutkanlığından ötürü hamurun bir parçasını yoğurmayı unutmuş ve bunu değerlendirmek için sonraki bir hamurun üzerine ilave etmiş. Bu sayede mayalama yöntemi adeta tesadüf eseri gelişmiş oldu. Eski Mısırlı vatandaşlar ihtiyaçlarının fazlası olarak yer alan hububatı Yunanistan’a ihraç etmeye devam ediyordu. Yunanlılar da ekmekçi olmayı ilk olarak Mısırlı vatandaşlardan öğrenmiştir.
Yunanistan ve Roma İmparatorluğu genelinde ekmek zaman ile halkın en temel ham maddeleri ve gıda ürünleri haline gelmeyi başarmıştır. Yumurta ve yağ katma kısmına başladıkları zaman başladıklarında da ekmek artık lüks bir tüketim haline geldi ve en lüks ürünler arasında yerini almayı başardı. Beyaz ekmek ilk bulunduğu zamanlarda zengin kesimin gıdası olurken pek tadı ve tuzu bulunmayan ekmekler de fakir kesim milletin sofralarında yer alırdı. Enerji gücü kaynağı olarak Roma sınırlarında ekmek o kadar önemi bir yere sahip oldu ki halkı memnun etmek için adeta etmek dağıtmak yeterli olacaktı.
Ortaçağ Avrupası’nda Normanlar genel olarak ekmekçilikte çavdar kullanımına ağırlık verirken hamurlarını da daha çok yorgan altında sıcak tutarak mayalamayı tercih etmeye başlamışlardır. İsveçliler una Ren geyiğinden elde edilen kanı, Fransızlar da öküz kanı katarak üretimleri denediler. Yayvan olarak üretilen ekmekler daha ön planda yer alıyordu. Bunun ana nedeni hem tabak işlevi görmesi hem de daha lezzetle yenilebilmesinden kaynaklanıyordu.
Zaman ile ekmek birçok topluluk içerisinde yerini alırken pişirilen ekmeklerin türlerine göre fırıncı loncaları kullanılmak için harekete geçildi. Loncalar dürüst olan fırıncılara adeta kol kanat germeye başlamış hem de toplum içerisinde statü kazanır hale gelmişlerdi.
Herhangi bir fırıncıya zarar veren ya da farklı bir durumda bulunan kişiler adeta belaya davetiye çıkarmış sayılırlardı. Loca tarafından belirlenmiş kuralları çiğnemiş olan bir fırıncı ise ulu orta herkesin ortasında kırbaçlanır, sokaklarda süründürmesi yapılır ya da ömür boyu mesleklerinden men edilirlerdi. Belirlenen gramaj altında ekmek üreterek sattıkları belirlenen fırıncılar için bu cezalardan herhangi bir kaçış yolu bulunmazdı.
Ekmek mahkemeleri ilk olarak İngilizler tarafından kurulmuş. Bunlar bir ekmeğin kaç gramaj olacağına ve ne kadara satılacak olduğuna karar verirdi. Ortaçağ bazı yerleşim yerleri içerisinde fakir olan kesim un ya da hamurlarını getirerek ekmek pişirebilecekleri umumi fırın ocaklarında fırıncılığın başlangıcının temelini oluşturdular. Bu sayede ekmek ve fırıncılık geçmişten günümüze kadar çok rahat bir şekilde ulaşmayı başarmıştır.
Roma İmparatorluğu ve Yunanistan da ekmeği gündelik hayatlarının en önemli yiyeceklerinden biri olarak gören uygarlıklardan bir tanesidir. Farklı ekmek çeşitleri üzerinden yapılan bu önemli yiyeceğin zamanla lüks bir yiyecek olduğu bilinmektedir. Ekmeğin yapımında yağ ve yumurtanın kullanılması, bu yiyeceğin özel bir gıda olarak konumlanmasını olanaklı hale getirmiştir. Ekmekle ilişkisinden dolayı önemli olan mekanik mikserin ilk olarak Romalılar tarafından bulunduğu çeşitli kaynaklarda var olan bilgilerden bir tanesidir.
Orta Çağ Avrupası’na gelindiğinde ekmeklerin Normanlar tarafından çavdar kullanılarak üretildiği düşünülmektedir. Normanlar ayrıca hamurlarını yorgan altında fermente etmeye başlamış ve bu şekilde lezzetli ekmekler elde etmişlerdir.
Yayvan ekmekler, Orta Çağ Avrupası’nda yaygın idi çünkü bu ekmekler hem tabak olarak kullanılabiliyor hem de yiyecek şeklinde tüketiliyordu. Birçok toplulukta, zamanla Fırıncı Locaları adı verilen localar kurulmaya başlandı. Lonca tarafından belirlenen kurallara uygun bir şekilde hareket edilmesi oldukça önemli idi.
Ekmeğin gelişiminde zamanla farklı yöntemler ve tarifler deveye girdi. Böylelikle günümüzde ekmek çeşitleri konusunda oldukça fazla seçenek bulunmakta olup bu sayede her damağa uygun ekmek üretimi gerçekleştirilmektedir.